باب:
كيف فرضت
الصلوات في
الإسراء.
1. İsrâ Gecesi Namaz Nasıl Farz Kılındı?
-وقال
ابن عباس:
حدثني أبو
سفيان في حديث
هرقل فقال:
يأمرنا - يعني
النبي صلى
الله عليه
وسلم - بالصلاة
والصدق
والعفاف.
İbn Abbâs şöyle demiştir: Ebu Süfyân, bana Herakleios ile olan
konuşmasını şu şekilde anlattı: "Nebi s.a.v. bize namazı, doğruluğu ve
iffetli olmayı emretti."
حدثنا
يحيى بن بكير
قال: حدثنا
الليث، عن
يونس، عن ابن
شهاب، عن أنس
بن مالك قال:
كان أبو ذر يحدث:
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: (فرج
عن سقف بيتي
وأنا بمكة،
فنزل جبريل،
ففرج صدري، ثم
غسله بماء
زمزم، ثم جاء
بطست من ذهب،
ممتلىء حكمة
وإيمانا،
فأفرغه في
صدري، ثم
أطبقه، ثم أخذ
بيدي فعرج بي
إلى السماء
الدنيا، فلما
جئت إلى
السماء
الدنيا، قال
جبريل لخازن السماء:
افتح، قال: من
هذا؟ قال: هذا
جبريل، قال: هل
معك أحد؟ قال:
نعم، معي محمد
صلى الله عليه
وسلم، فقال:
أرسل إليه؟
قال: نعم. فلما
فتح علونا
السماء
الدنيا، فإذا
رجل قاعد، على
يمينه أسودة،
وعلى يساره
أسودة، إذا
نظر قبل يمينه
ضحك، وإذا نظر
قبل يساره
بكى، فقال:
مرحبا بالنبي
الصالح
والابن
الصالح، قلت
لجبريل: من
هذا؟ قال: هذا
آدم، وهذه
الأسودة عن يمينه
وعن شماله نسم
بنيه، فأهل
اليمين منهم أهل
الجنة،
والأسودة
التي عن شماله
أهل النار،
فإذا نظر عن
يمينه ضحك،
وإذا نظر قبل
شماله بكى،
حتى عرج بي
إلى السماء
الثانية، فقال
لخازنها:
افتح، (فقال
له خازنها مثل
ما قال الأول،
ففتح). قال أنس:
فذكر: أنه وجد
في السماوات
آدم، وإدريس،
وموسى،
وعيسى،
وإبراهيم، صلوات
الله عليهم،
ولم يثبت كيف
منازلهم، غير
أنه ذكر: أنه
وجد آدم في
السماء
الدنيا،
وإبراهيم في
السماء
السادسة، قال
أنس: فلما مر
جبريل بالنبي
صلى الله عليه
وسلم بإدريس،
قال: مرحبا
بالنبي
الصالح والأخ
الصالح. (فقلت: من
هذا؟ قال: هذا
إدريس، ثم
مررت بموسى،
فقال: مرحبا
بالنبي
الصالح والأخ
الصالح، قلت:
من هذا؟ قال:
هذا موسى، ثم
مررت بعيسى،
فقال: مرحبا
بالأخ الصالح
والنبي
الصالح، قلت:
من هذا؟ قال:
هذا عيسى، ثم
مررت
بإبراهيم،
فقال: مرحبا
بالنبي
الصالح
والابن
الصالح، قلت:
من هذا؟ قال:
هذا إبراهيم
صلى الله عليه
وسلم).
قال ابن شهاب
فأخبرني ابن
حزم: أن ابن
عباس وأبا حبة
الأنصاري:
كانا يقولان:
قال النبي صلى
الله عليه
وسلم: (ثم عرج
بي حتى ظهرت لمستوى
أسمع فيه صريف
الأقلام). قال
ابن حزم وأنس
بن مالك: قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (ففرض
الله على أمتي
خمسين صلاة،
فرجعت بذلك،
حتى مررت على
موسى، فقال:
ما فرض الله
لك على أمتك؟
قلت: فرض
خمسين صلاة،
قال: فارجع
إلى ربك، فإن
أمتك لا تطيق
ذلك، فراجعني
فوضع شطرها،
فرجعت إلى
موسى، قلت:
وضع شطرها،
فقال: راجع
ربك، فإن أمتك
لا تطيق،
فراجعت فوضع
شطرها، فرجعت
إليه، فقال
ارجع إلى ربك،
فإن أمتك
لا
تطيق ذلك،
فراجعته،
فقال: هي خمس،
وهي خمسون، لا
يبدل القول
لدي، فرجعت
إلى موسى،
فقال: راجع
ربك، فقلت:
استحييت من
ربي، ثم انطلق
بي، حتى انتهى
بي إلى سدرة
المنتهى، وغشيها
ألوان لا أدري
ما هي، ثم
أدخلت الجنة،
فإذا فيها
حبايل
اللؤلؤ، وإذا
ترابها المسك
[-349-] Enes b. Mâlik, Ebu Zer' 'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’in
şöyle buyurduğunu anlattığını nakletmiştir: "Ben Mekke'deyken evimin
tavanı açıldı ve Cebrail indi. Göğsümü yardı, sonra (kalbimi) zemzem suyu ile
yıkadı. Daha sonra, hikmet ve iman dolu altın bir kap getirip içindekileri
göğsüme boşalttı. En sonunda göğsümü kapadı.
Daha sonra elimden tutup beni yakın semaya doğru çıkardı. Yakın
semaya geldiğim zaman, Cebrail semanın bekçisine: 'Aç' dedi. Bekçi 'Kim o?'
diye sordu. Melek 'Cebrail diye cevap verdi. Bu defa bekçi, Yanında biri var
mı?' diye sordu. Cebrail, 'Evet, yanımda Muhammed var' diye yanıt verdi. Bekçi,
'ona vahiy verildi mi?' diye sordu. Cebrail, 'Evet' dedi. Bekçi kapıyı açınca
yakın semanın üzerine çıktık. Birden karşıma oturan bir adam çıktı. Sağ ve sol
tarafında karaltılar vardı. Sağına baktığı zaman gülümsüyor, soluna baktığı
zaman ise ağlıyordu. (Bana:) 'Hoş geldin salih Nebi ve salih oğul' dedi.
Cebrail'e: 'Bu kim?' diye sordum. O da, 'Bu Adem'dir, sağındaki ve solundaki
karaltılar da, evlatlarının ruhudur. Sağında yer alanlar, cennet ehli, solunda
yer alanlar ise, cehennem ehlidir. Sağına baktığı zaman gülümser, soluna
baktığı zaman ise ağlar' dedi. Sonra beni, ikinci semaya çıkardı. Bekçisine,
'Aç' dedi. O da, daha önceki bekçi gibi davrandı, sonra kapıyı açtı." Enes
bu olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: "Ebu Zerr şöyle dedi: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Adem, İdris, Musa, İsa ve ibrahim Nebileri
gördüğünden bahsetti. Ancak, onların derecelerinden söz etmedi. Sadece Hz.
Adem'i yakın semada, Hz. ibrahim'i ise, altıncı semada gördüğünü belirtti.
Cebrail, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i İdris aleyhisselam'ın yanına
getirdi. İdris Nebi ona,
'hoş geldin salih Nebi, salih kardeş' dedi. Cebrail'e 'bu kim?'
diye sordum. O da, Bu İdris diye cevap verdi. Sonra Musa Nebi'in yanına geldim.
O da, 'Hoş geldin, salih Nebi, salih kardeş' dedi. Cebrail'e, 'Bu kim?' diye
sordum, o da, 'Musa' dîye cevap verdi. Sonra İsa Nebi'in yanına vardım. Bana,
'hoş geldin, salih Nebi, salih kardeş' dedi. Cebrail'e 'Bu kim?' diye sordum, o
da, 'İsa' diye cevap verdi. Nihayet ibrahim Nebi'in yanına geldim. Bana,
'hoş geldin, salih Nebi, salih oğul dedi. Cebrail e 'Bu kim?' diye
sordum, o da İbrahim' diye cevap verdi" İbn Şihâb, İbn Hazm kanalıyla İbn
Abbâs ve Ebu Habbe'nin Nebi s.a.v.'in Şöyle buyurduğunu söylediklerini
nakletmiştir:
"Sonra Cebrail, beni yukarı çıkardı. Nihayet öyle bir noktaya
geldim ki, (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin çıkardığı sesi duyuyordum."
İbn Hazm ile Enes b. Malik şöyle demiştir: "Allah Teâlâ,
ümmetime, namazı elli vakit olarak farz kıldı. Bu farz ile dönerken Musa
peygamberle karşılaştım. Bana
'Hak Teâlâ ümmetine neyi farz kıldı?' diye sordu. Ben de 'elli
vakit namazı farz kıldı' dedim. Bunun üzerine
'Rabbine dön (ve bunu azaltmasını dile!) Zira, ümmetin buna güç
yetiremez' dedi. Ben de gidip müracaatta bulundum. Bunun üzerine Rabbim
yarısını indirdi. Tekrar Musa peygamber'e döndüm ve Yarısını indirdi' dedim.
Yine bana Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını dile!) Zira, ümmetin buna güç
yetiremez' dedi. Ben de gidip müracaatta bulundum. Rabbim yarısını daha
indirdi. Tekrar Musa peygamber'e gittim. Yine Rabbine dön (ve bunun
azaltılmasını dile!) Zira, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Bende Rabbim'e
müracaatta bulundum. Nihayet Allah Teâlâ,
'Onlar beştir, aynı zaman da ellidir de. Benim katımda söz değişmez'
buyurdu. Musa peygamber'e döndüm. Yine Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını
dile!) dedi. Ben de, 'Rabbimden utanır oldum' diye karşılık verdim.
Sonra Cebrail sidretü'l-müntehâ'ya kadar beni götürdü. Burayı
bilmediğim renkler kaplamıştı. Daha sonra cennete girdirildim. Orada inciden
gerdanlıklar vardı. Toprağı da misk idi."
AÇIKLAMA: (İsrâ Gecesi Namaz Nasıl Farz Kılındı?) İmam
Buharı bu şekilde başlık atmak suretiyle, miracın isrâ gecesinde
gerçekleştiğini belirtmek istemiştir. Ancak bu konuda ihtilaf vardır.
Anlatıldığına göre isrâ ile miraç, Nebi s.a.v.'in uyanık olduğu bir sırada,
aynı gecede gerçekleşmiştir. Çoğunluk nezdinde meşhur olan görüş de, budur.
Beyt-i Makdis'e olan isrânın Nebi s.a.v.'in uyanık halinde meydana geldiği
konusunda İhtilaf olmaması gerekir. Çünkü Kur'an'ın zahiri bunu göstermektedir.
Ayrıca Kureyşliler bu olayı yalanlamışlardı. Eğer isrâ, rüyada gerçekleşmiş
olsaydı, bu durumu, hatta bundan daha olağanüstü durumları yalanlamazlardı.
Namazın neden miraç gecesi farz kılındığının hikmeti şu şekilde
izah edilir: Nebi s.a.v. hikmet dolu zemzem suyuyla yıkanınca hem zahiren hem
de batınen arındırılmıştı. Namaz için de, mutlaka temizliğin olması gerekir.
Hal böyle olunca Nebi s.a.v.'in bu durumu, namazın farz kılınmasına uygun oldu.
Ayrıca onun değerinin melei a'lâ'da ortaya çıkması ve burada bulunan melekler
ile peygamberlere namaz kıldırması münasip oldu. Bir de Rabbine münacatta
bulunması uygun oldu. Nitekim namaz kılan kişi Rabbine münacatta bulunuyor
demektir.
İbn Abbâs'tan gelen hadisin bâb başlığı ile ilgisi: Hadise göre
namaz, hicretten önce Mekke döneminde farz kılınmıştır. Çünkü Ebu Süfyan
Herakleios'la görüştüğü zamana kadar Nebi (s.a.v.) ile hiç karşılaşmamıştı. Bu durumda, gerçekten
Nebi s.a.v.'in ona, bir takım hususları emreden konumunda olması mümkün
değildir. İsrânın hicretten önce gerçekleştiği konusunda zaten ihtilaf yoktur.
Dolayısıyla burada namazın ne zaman farz kılındığı belirtilmiştir. Bunun da,
namazın ne şekilde farz kılındığı ile bir ilgisi yoktur. Fakat ondan önce
meydana gelen hadiselerden biridir. Nitekim İmam Buhârî'nin buna benzer bir
uygulaması "Vahiy Nasıl Başladı" başlığı altında geçmişti. Orada da,
gayesiyle ilgili meseleleri zikretmişti. Bu şekilde, bu rivayetin bab başlığı
ile uyumu ortaya çıkar.
"Evin tavanı açıldı" derken buradaki hikmet, meleğin
gökyüzünden bir anda herhangi bir şeye iltifat etmeden aniden evin içine düşer
gibi dalmasıdır. Böyle olmasının nedeni Cebrail'in Allah'a münacatta mübalağa
etmek ve bu konudaki İsteğin daha önceden söz konusu olmayan bir şey olduğu
hususunda bir uyarı olmasıydı. Bundaki sır ve hikmet İsraya bir giriş
mahiyetinde olan Resûlullah'ın göğsünün yarılmasıyla yapılan hazırlık da
olabilir. Sanki Melek, evin tavanının aniden açılması ve tekrar aniden kapanmasıyla,
göğsünün yarılmasını gerçekleştirmeden önce Resulullah'a olan şefkati ve O'nu
sakinleştirmeyi hedeflediğini göstermek istemişti.
(Göğsümü yardı); Kâdî Iyâz, burada bahsi geçen Nebi s.a.v.'in
göğsünün yarılma hadisesinin, küçükken süt annesi Halime'nin yanında olduğu
sırada gerçekleştiği şekilde ileri sürülen görüşü tercih etmiştir. Ancak
Süheylî buna itiraz ederek, Nebi s.a.v.'in göğsünün iki defa açıldığını ifade
etmiştir. Doğru olan da budur. "Kitâbu't-tevhîd'in Tevhid Bölümünde
Şüreyk'ten gelen hadisi açıklarken, bu meseleyi ayrıntılı bir şekilde ele
alacağız. Burada özetle ifade edelim ki, göğsün ilk kez yarılması, olay sırasında
kendisine "Bu, şeytanın sendeki payı" denen parçanın alınması için
Nebi s.a.v.'in hazır hale getirilmesi gayesine yönelikti. İkinci kez yarılması
ise, o gecede gerçekleşecek buluşmaya hazır hale gelmesi İçindi.
(iman ve hikmetle) Nevevî şöyle demiştir: "Hikmetin tarifi
hakkında birbiriyle çelişen pek çok görüş vardır. Bize göre en isabetlisi
şudur: Hikmet, Allah'ı bilmeye dair ne varsa hepsini kapsayan ilimdir. Tabiî bu
ilimle birlikte kişinin, hakkı İyice öğrenip onunla amel edip, onun
dışındakilere bulaşmaması, nefsini güzel özelliklerle süslemesi ve basiretli
davranması da gerekir. Hikmetli kişi ise, bu vasıfları taşıyan kimsedir."
Kur'ân'a da, hikmet denir. Çünkü Kur'an, bu anlatılanları tamamen içerir. Aynı
şekilde peygamberliğe de, hikmet denir. Bazen sadece İlim için, bazen sadece
marifet İçin ve bazen de bunlara benzer şeyler için, hikmet lafzı kullanılır.
(aç) Bu ifade kapının kapalı olduğunu gösterir. İbnü'l-Müneyyir
şöyle demiştir: "Kapının kapalı olmasındaki hikmet, semanın kapısının
ancak Hz. Peygamber için açıldığının kesin olarak bilinmesidir. Eğer Allah
Resulü (s.a.v.) kapıyı açık bulsaydı, böyle bir mana ortaya çıkmazdı,"
(Cebrail' diye cevap verdi) Burada içeri girmek için izin
isteyen kimsenin ne şekilde davranması gerektiğinin bir örneği vardır. Zira
hadiste izin isteyen melek, başkalarıyla karıştırılmasın diye kendi ismini
söylemiştir.
(kaza ve kaderi yazan) kalemlerin çıkardığı sesi duyuyordum) Hz.
Peygamber kalemlerin yazarken çıkardığı sesi itmiştir. Burada meleklerin
Allah Teâlâ'nın takdir ettiği kaza ve kaderi yazdıkları kasdedilmiştir.
İbnü'l-Müneyyir, Nebi s.a.v.'in namaz beş vakte indikten sonra
kendisinden tekrar Rabbi'ne müracaat etmesini isteyen Hz. Musa'ya 'Rabbimden
utanır oldum' demesi hakkında çok güzel bir açıklama yapmıştır: Muhtemelen
Allah Resulü namaz vakitlerinin beşer beşer azaltılmasına bakarak, namazın beş
vakit haline gelmesinden sonra yeni bir tahfif istemesi, namazın kalkması
anlamına geldiği için utanmıştır."
(inciden gerdanlıklar) Bu ifade ile, cennette inciden yapılmış
kolyeler ve gerdanlıkların bulunduğu kasdedilmiştir.